Edirne Sarayı: Topkapı’dan Sonra En Büyük Saray
Eski adı Saray-ı Cedid-i Amire olan Edirne Sarayı, Osmanlı’nın Topkapı Sarayı’ndan sonra en büyük sarayı olarak biliniyor. Yapımına 6. Osmanlı padişahı I. Murat döneminde başlanan, fakat bitirilemeyip Fatih Sultan Mehmet zamanında Mimar Şehabettin‘e tamamlattırılan saray, 19. yüzyıla kadar birçok Osmanlı padişahı tarafından kullanılmıştır. Edirne Sarayı, Fatih Sultan Mehmet’in doğduğu saraydır.
Edirne Sarayı Tarihi
Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, I. Ahmed, IV. Mehmed, II. Ahmed, II. Mustafa ve III. Ahmet’in kullandığı saray, en görkemli zamanını, padişah IV. Mehmet zamanında yaşadı. Köşk, oda, kasr, çeşme ve havuzlar ile geliştirilen saraya ait bugün çok az kalıntı bulunuyor.
Çünkü Ruslar 1829 yılında 1 ay süreyle kalıp sarayı ordugâh olarak kullandığı dönemde her yeri yakıp yıktılar. Özellikle 1878 yılındaki 93 Harbi sırasında, Rusların Edirne’yi işgal etmesi üzerine, o zamanlar sarayın yakınında bulunan cephanelik, Rusların eline geçmesin diye patlatılmış ve sarayın tamamına yakını yerle bir olmuş.
Bab-Üs Saade: Saadet kapısı anlamındaki sarayın giriş kapısı, saraya ait günümüze ulaşan ender yapılardan.
Cihannüma Kasrı: Sarayın yapıları arasında günümüzde harap halde olan Cihannüma Kasrı bulunur. Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan bu yedi katlı bina, sarayın en görkemli yapısı. Fatih Dönemi’nde yapılan başka bir yapı ise Kum Kasrı‘dır. Yanındaki Kum Kasrı Hamamı, günümüze kadar ulaşabilmiş.
Adalet Kasrı: 1562 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan ve sarayın sağlam kalan tek yapısı olan Adalet Kasrı, Bakanlar Kurulu ve Yargıtay olarak kullanılırdı.
Kasrın önündeki iki taştan biri, seng-i arz taşıdır. Halk, değerlendirilmek üzere dilekçelerini buraya koyardı. Seng-i ibrette adındaki taş ise ölüm cezasına çarptırılan insanların başlarının sergilendiği taştı.
Matbah-ı Amire: Matbah, Osmanlıca’da mutfak anlamına gelir. Matbah-ı amire ise saray mutfağı demektir. Fatih Sultan Mehmet zamanında inşa edilen yapı dikdörtgen planlıdır ve yapının düzgün kesme taştan yapılmış bacaları mevcut.
Fatih Köprüsü: Fatih Köprüsü, 1452 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Edirne Sarayı’na uyum sağlaması ve bütünlüğü koruması için yaptırılmış. Dönemine ve gerekliliklerine göre farklı isimlerle anılmıştır Fatih Köprüsü.
Bölge, Rus işgallerine karşı bir dönem cephanelik olarak kullanılmış ve köprü Cephanelik Köprüsü adını almıştır. Sonrasında yakınlarda bulunan süvari kışlası sebebiyle Süvari Kışlası olarak anılmaya başlanmış.
Hafif sivri kemerli köprünün bir ayağı Adalet Kasrı yönünde, diğer ayağı ise Balkan Şehitliği yönünde.
Edirne Sarayı’nın fotoğraflarına baktığınızda günümüze enkazının gelmiş olduğunu görüyorsunuz. Edirne Sarayı patlatılmadan önce nasıldı? İnternette bulduğum bir video fikir vererek konuya açıklık getiriyor.
Edirne Balkan Şehitliği
Edirne Sarayiçi’nde bulunan ve 1994 tarihinde ziyarete açılan Edirne Balkan Şehitliği, Balkan Savaşı’nda esir düşerek hayatlarını kaybeden askerler ve sivillerin anısına yaptırılmış bir şehitlik.
1912 – 1913 yıllarında gerçekleşen Balkan Savaşları sırasında şehit düşen 300.000 askerin ve Sarayiçi’nde ağaç kabukları yiyerek hayatta kalmaya çalışan, kolera ve dizanteri gibi bulaşıcı hastalıkların esiri olan, aç, susuz bırakılarak insanlık dışı bir şekilde hayatlarını kaybeden asker – sivil 20.000 insanın anısına Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılan Balkan Şehitliği’nin projesi Yüksek Mimar Nejat Dinçel tarafından çizilmiş.
12 blok üzerinde 100 subay ve 400 erin adı yazılı olan şehitlikte bulunan Balkan Savaşı rölyefi Heykeltıraş Metin Yurdanur, şehitliğin yanında bulunan Mehmetçik heykeli ise Çanakkale Şehitlikleri’nde bulunan heykellerin çoğunu ve Şükrü Paşa Anıtı‘nı yapmış olan Heykeltıraş Prof. Tankut Öktem tarafından yapılmış.
Kırkpınar Er Meydanı
Edirne Sarayı’nın Sarayiçi olarak tabir edilen mevkiinde bulunan Kırkpınar Yağlı Güreşleri Er Meydanı, her yıl Temmuz başında belirlenen bir tarihte güreş müsabakalarına tanık oluyor.
Pehlivanlar, er meydanında 3 gün boyunca mücadele eder, son gün yapılan finallerde, her kategoriye göre birinci, ikinci ve üçüncü belirlenir. Ata sporumuz olan güreşte, rakiplerini yenerek şampiyon olan güreşçi başpehlivan unvanını alır ve gelecek sene yapılacak güreş müsabakalarına kadar Türkiye Başpehlivanı olarak kalır. Üç yıl süreyle başpehlivan olmayı hak edenler altın kemerin sahibi olur.
Efsaneye göre Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi‘nin oğlu Orhan Gazi’nin 1346 yılında Rumeli’yi ele geçirmek için – Rumeli, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’da fethettikleri yerlere verdikleri isimdir. – düzenlediği bir sefer sırasında Yunanistan’ın Samona topraklarında mola verirler. 40 savaşçı burada güreş tutar ve aralarından, isimleri Ali ve Selim olan iki kardeş bir türlü birbirlerini yenemez.
Daha sonra mevsimlik bayram olan Hıdrellez vakti, Edirne’nin yakınlarında bir çayırda bu iki kardeş tekrar güreş tutar, fakat birbirlerini yine yenemeyerek gecenin ilerleyen saatlerinde solukları kesilir ve oldukları yerde hayatlarını kaybederler.
Arkadaşları, iki güreşçiyi bir incir ağacının altına gömerler. Yıllar sonra aynı yere gittiklerinde, mezarların bulunduğu yerde gür bir pınar görürler.
Bunun üzerine orada yatanların halk arasında kırklar (ermişler) olduğuna inanılır ve bölgenin adı önce Kırklar Pınarı, zamanla Kırkpınar olarak anılmaya başlanır. I. Murat’ın Edirne’yi almasıyla her sene güreş yapılması bir gelenek haline gelmeye başlar.
Cumhuriyet Dönemi’nde Kırkpınar Güreşleri, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı ile Yunan işgalleri sürekli olarak değişiklik gösteren sınırlar sebebiyle asıl yeri olan Yunanistan’ın Samona Köyü ile Sarı Hızır Köyleri arasında kalan Kırkpınar’da yapılmazken, Edirne’nin dışında kalan Virantekke’de gerçekleşmiştir bir süre.
Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte 1923 yılından sonra Türk Ocağı’na yardım amaçlı Edirne’nin Sarayiçi mevkiinde düzenlenen yağlı güreş müsabakaları, zamanla Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay tarafından gerçekleşmiş, 1946 yılında Edirne Belediyesi’nce düzenlenmeye başlanmıştır.
Her sene düzenlenen yağlı güreş etkinlikler, cazgır veya salavatçı denen kişinin, pehlivanları seyircilere tanıtmasıyla başlar. Kavraması güç olsun diye, pehlivanlar er meydanının uygun bir yerinde yağlanır ve müsabakaya hazırlanırlar.
Erler çıktı meydana
Birbirinden merdane
Biri ak, biri kara
Mevlam her birine kuvvet vere
Bu meydan er meydanıdır
Nice koç yiğitler bu meydandan geçti
Acı tatlı suyun içip göçtü
Atlar gibi tepişin
Aslanlar gibi kapışın
Ya Muhammed, ya Ali…
Ahenkli bir biçimde ellerin ve kolların sallanmasıyla, güreşe başlamadan ısınma hareketi olarak bilinen peşrev ile hem seyircilerin seyir zevki artar, hem de pehlivanların morali yükselir.
Cazgır manisi eşliğinde, peşrevde üç kez ileri, üç kez geri gidişten sonra sol diz ile yere çökülür, sonrasında sağ el sırasıyla, yere, dize, dudağa ve alına üç defa değdirilir. Haydi bre sıçramasıyla rakibin ensesi ve eli tutulur, güreşe başlanır.
Güreşi kazanmak için pehlivanların yapması gereken bazı kurallar vardır. Bunlardan en basiti rakibi sırt üstü yere yatırmaktır. Rakibi poposunun üzerine düşürmek de yenilginin kurallarındandır.
Güreşçilerin altlarına giydikleri; manda, dana ya da malak derisinden yapılan kıspet adındaki giysinin çıkması halinde sonuç yenilgidir. Bu nedenle kıspetin bel kısmındaki kasnak ve dizin altında kalan kısım olan paça sıkıca bağlanmalıdır.
Rakibin cinsel organına vurmak veya rakibin pes demesi de yenilgi sebebidir. Yağlı güreş esnasında taraflardan biri, rakibini ayaklarını yerden kesecek biçimde kucaklayıp, 3 adım atarsa bu da rakibin yenilgisi demektir.
Kırkpınar, üstün kuvvetleri ve oyun teknikleri yönünden güreş severleri etkileyen birçok isme şahit olmuştur. Bu pehlivanlardan biri Pehlivan Kel Aliço’dur. Kel olması sebebiye bu lâkabı alan Bulgaristanlı Aliço, sert ve acımasız bir teknikle güreştiği için Gaddar Ali olarak anılırmış.
Kırkpınar’da 27 yıl aralıksız olarak baş pehlivan olan Aliço, Sultan Abdülaziz’in Yıldız Sarayı’nda şamdancı başılığına kadar yükselmiştir.
Edirne’nin Adaiçi bölgesinde doğan Adalı Halil, küçük yaşta başladığı güreş ile, pehlivan olan babası Kara Mehmed sayesinde tanışmıştır.
Sonraları, 27 yıl baş pehlivan olan Pehlivan Kel Aliço‘nun çırağı olarak güreş yaşamına devam eden Adalı Halil, 1,98 metre boyu ve 130 kilo ağırlığıyla Avrupa’da ve Amerika’da birçok insanı yenmiş, Türk aslanı diye anılmaya başlamıştır.
Kırkpınar Er Meydanı’nın yanında Adalı Halil’in bir heykeli bulunur. Diğer tarafta da Koca Yusuf, Kel Aliço ve Kurtdereli’nin heykellerini görebilirsiniz.
Adalı Halil heykelinin hemen yanında Ahmet Taşçı‘nın heykeli bulunur. Karamürselli Ahmet Taşçı, Karamürsel’e 2 defa altın madalya getirerek gücü ve kuvvetiyle özellikle 90’lı yıllarda büyük başarı göstermiştir.
Er Meydanı’na, Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilen Kanuni Köprüsü’nü geçerek ulaşabilirsiniz. Saray Köprüsü olarak da anılan köprü 1553 yılında yaptırılmış. Dört göze sahip köprü 60 metre uzunluğunda.
Edirne Sarayı Nerede ve Nasıl Gidilir?
Edirne Sarayı’na ulaşmak için 2. Beyazid Caddesi’nden sonra Fatih Köprüsü caddesine girin. Adalet Kasrı’nın kulesi görünür zaten uzaklardan. Kulenin yanındaki Fatih Köprüsü’nün diğer ayağı Edirne Sarayı’na doğru bakıyor.