Antalya Arkeoloji Müzesi: Önemli Eserleriyle Antik Çağın Sırları
Antalya, sadece turkuaz rengi denizi ve güneşiyle değil, aynı zamanda zengin tarihi mirasıyla da büyüleyici. Bu mirasın en etkileyici temsilcilerinden biri olan Antalya Arkeoloji Müzesi, geçmişin gizemli dünyasını keşfetmek isteyenler için benzersiz bir kapı açıyor. Peki, bu müzede sizi neler bekliyor? Gelin, Antalya’nın kalbindeki bu tarih hazinesinin derinliklerini birlikte inceleyelim.
Antalya Arkeoloji Müzesi Tarihi
Antalya’nın 1. Dünya Savaşı sonrasında İtalyan işgali altında olduğu dönemde, İtalyan arkeologlar, ele geçirdikleri çeşitli arkeolojik eserleri İtalyan Konsolosluğu’na aktarmaya başlamışlardı.
Bu duruma müdahale eden öğretmen Süleyman Fikri, 1919 yılında antik eserler üzerinde yetki sahibi bir memur olarak görevlendirilmiş ve bu eserleri toplayarak bir müze kurma fikrini hayata geçirmeye başlamış.
1930 yılında, Atatürk’ün Aspendos Antik Kenti’ni ziyaret ettiği esnada rehberlik yapan Süleyman Fikri, 1922’de Alaeddin Camii ve 1937’de Yivli Camii olmak üzere iki ayrı mekanda müze kurmuş. 1972 yılında ise müze, şimdiki modern binasına taşınmıştır.
Türkiye’nin en büyük müzelerinden biri olan Antalya Arkeoloji Müzesi, Paleolitik Çağ’dan günümüze uzanan geniş bir zaman diliminde birçok medeniyet ve uygarlığa ev sahipliği yapmış olan önemli eserlere sahiptir.
Perge, Myra, Phaselis, Aspendos, Patara, Xanthos, Limyra, Arykanda, Termessos, Olympos, Simena antik kentleri ve Karain Mağarası ile Noel Baba Müzesi’ndeki kazılardan elde edilen değerli eserler, bu müzede sergileniyor.
Dünya çapında saygı gören Antalya Arkeoloji Müzesi, 1988 yılında Avrupa Konseyi tarafından Yılın Müzesi ödülüne layık görülmüş.
Antalya Arkeoloji Müzesi Özellikleri
İki katlı olan bu müze, toplamda 13 farklı salon içermekte. Sergilenen eserler, kronolojik bir düzende ve konularına göre düzenlenmişlerdir. Tabiat Tarihi ve Prehistorya Salonu’nda, insanlığın alet kullanmaya başlamasından yazının icadına kadar olan dönemi kapsayan prehistorya, yani tarih öncesi dönemin eserleri sergilenmektedir.
Bu salonda, avcı ve toplayıcı toplumların bıraktığı çakmak taşları, el baltaları, kazıyıcılar ve kemik aletler bulunuyor. Antalya’ya 27 km uzaklıkta yer alan Karain Mağarası’ndan çıkarılan, Mezolitik Çağ’a (Yontma Taş Devri) ait Neandertal insanına ait diş ve iskelet kalıntıları da müzede sergilenen nadide eserler arasındadır.
MÖ 200.000 ile 28.000 yılları arasında yaşamış olan mağara insanlarının iskeletlerinin Karain Mağarası’nda bulunması, bu mağaranın kireç taşından oluşması ve böylece fosilleri koruma özelliğinden kaynaklanmaktadır. İlk kez Almanya’nın Neander Vadisi’nde keşfedilen Neandertal, adını bu vadiden almıştır.
Müzenin Galerileri
Küçük Eserler Salonu I: Bu salonda sergilenen eserler, MÖ 12. ile 3. yüzyıllar arasına tarihlenen seramik bulguları içermekte. İki özel vitrin ise makyaj malzemeleri ve takılar için ayrılmış durumda. Bu salon, antik dönemde günlük yaşamın ve kültürel zenginliklerin bir yansımasını sunuyor.
Tanrılar Salonu: Perge Antik Kenti’nden çıkarılan, Roma dönemine ait değerli heykeller bu salonda ziyaretçilere sunuluyor.
Bu koleksiyonda, tanrıların kralı Zeus, aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite, şans tanrıçası Tykhe, savaş ve bilgelik tanrıçası Athena, av ve doğa tanrıçası Artemis, intikam tanrıçası Nemesis, sağlık tanrıçası Hygieia, ticaret tanrısı Hermes ve ikizler Dioskurlar dahil birçok tanrı figürü bulunmakta.
Küçük Eserler Salonu II: MÖ 4. yüzyıldan MS 6. yüzyıla kadar olan döneme ait çeşitli kültürlerin eserleri bu salonda sergilenmektedir. Ayrıca, sualtı vitrininde, antik bir batık gemiden çıkarılan nadide eserler de ziyaretçilere gösterilmekte.
İmparatorlar Salonu: Roma heykeltraşlığının en seçkin örnekleri, İmparatorlar Salonu’nda sergileniyor. Bu salonun yıldızı, Perge Antik Kenti’nden çıkarılan ve Antalya Arkeoloji Müzesi’nin sembolü haline gelen, siyah mermerden yapılmış dansöz heykelidir.
Dansöz heykeli, 1981 yılında Perge’deki kazılarda bulunan ve bir araya getirilen mermer bloklardan oluşturulmuş, 2,25 metre uzunluğundaki bu etkileyici eserin yaratıcısı bilinmemektedir. Heykelin yanı sıra, ‘Üç Güzeller’ olarak adlandırılan diğer önemli heykeller de bu salonda yer alıyor.
Lahitler Salonu: Bu salon, özellikle Perge’den çıkarılmış ve geçmişte tarihi eser kaçakçıları tarafından yurtdışına kaçırıldıktan sonra geri getirilen çeşitli lahitlere ev sahipliği yapıyor. Bu lahitler, Antik Çağ’ın zengin sanat ve inanç dünyasına ışık tutuyor.
Domitias Lahdi: Salonun dikkat çeken parçalarından biri, MS 3. yüzyılda Roma Dönemi’nde yapılmış olan Domitias Philiska ve Domitias Iulianus’a ait lahit. 2,56 metre uzunluğundaki bu lahitin kapağında, karı ve koca rahat bir pozisyonda uzanmış olarak betimlenmiştir.
Erkek figürü, bir eliyle karısının omzuna dokunurken diğer elinde eğitim ve sanata verilen değerin bir simgesi olan bir rulo tutmakta. Lahdin her iki köşesinde, mutluluğu temsil eden Eros figürleri oturmaktadır.
Lahdin çevresindeki yüksek kabartmalar, sanat ve kültüre verilen önemi vurgulayan detaylar içeriyor. Uzun yanlardan birinde, rulo tutan insan figürleri ve ayakta duran iki kadın ile bir erkek betimlenmiştir.
Bu kabartmalar, mezar sahibi çiftin sanata ve bilime olan ilgisini temsil ediyor. Diğer uzun yanda, rulo tutan insan figürleri ve dostluk işareti yapan bir erkek figürü yer alıyor.
Herakles Lahdi: Lahitler Salonu’nun göz alıcı parçalarından biri olan Herakles Lahdi, Perge’de yapılan kazılar sonucu ortaya çıkarılmış, ancak daha sonra İsviçre’nin Cenevre kentinde ele geçirilerek Antalya’ya geri getirilmiştir. Bu lahit, Herakles’in mitolojik figürünü ve onun 12 görevini canlandıran olağanüstü tasvirlerle süslenmiştir.
Lahdin 2,35 m x 1,12 m boyutlarındaki yan yüzlerinden birinde, yeraltı dünyasının kapısı ve muhafızları tasvir edilmişken, diğer üç yüzeyinde Herakles’in 12 ünlü görevi canlandırılıyor.
Tasvirler, Herakles’in yaşamının farklı evrelerini ve görevlerini gösteriyor. Nemea Aslanı ile mücadelesi, Hydria ejderini yenmesi, Erymanthos dağında yaban domuzu avlaması, Artemis’in altın boynuzlu geyiğini yakalaması ve Stymphalos Gölü Kuşları’nı öldürmesi gibi sahneler bu yüzeyde yer alıyor.
Diğer yüzeyde ise Herakles, Minotauros’u yenmek, insan eti yiyen yabani atların sahibi Diomedes’i öldürmek, Amazonlar kraliçesi Hyppolite’yi mağlup etmek, üç başlı devi öldürmek ve Kerberos’u yakalamak gibi diğer görevlerini yerine getirirken gösterilmiştir.
Lahdin üçgen çatı yapısının uçlarında, mezarı koruyan Medusa başları ve aslan başlı antefiksler bulunmaktadır, bu da lahidin hem görsel hem de sembolik zenginliğini artırıyor.
Girlandlı Lahit: New York’taki Brooklyn Müzesi’ne kaçırıldıktan sonra geri dönen Girlandlı Lahit, 1995’ten beri Antalya’da sergilenmekte. Bu lahit, üzerindeki çiçek, yaprak ve meyve süslemeleri nedeniyle “Girlandlı Lahit” veya “Pamphylia Tipi Lahit” olarak biliniyor.
Lahdin uzun ve kısa taraflarını çevreleyen girlandlar, dekoratif düğümlerle birbirine bağlanmıştır. Köşelerde, hurma dalı taşıyan Nike figürleri ve oturan Eros figürleri yer alır.
Lahdin uzun yüzeylerinde tiyatro maskeleri ve Medusa başları, kısa yüzeylerinde ise tek bir Medusa başı bulunmakta, bu figürlerin kötülüklerden koruma amacı taşıdığına inanılmaktadır.
Salonda ayrıca, Patara Antik Kenti’nden çıkarılan, kaya mezarı yapmaya uygun olmayan zemin koşulları nedeniyle benzersiz bir mezar tipi olan Erken Roma Dönemi’ne ait bir lahit de sergilenmektedir. Bu lahit, Patara’nın zengin tarihi ve kültürü hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.
Mozaik ve İkona Salonları: Bu salonlarda, antik çağın büyük filozoflarını, tarihçilerini, hatiplerini ve matematikçilerini tasvir eden, Seleukiea kazısında bulunan önemli bir filozoflar mozaiği bulunuyor. Bu mozaik, antik dünyanın zihinsel ve kültürel mirasına ışık tutuyor.
Sikke Salonu: Sikke koleksiyonu, altın ve gümüş definelerin yanı sıra, MÖ 6. yüzyıldan günümüze kadar uzanan Anadolu sikke basma geleneği ve tekniğini kapsıyor. Bu bölüm, antik paraların tarihsel evrimini ve bölgesel çeşitliliğini gözler önüne seriyor.
Etnografya Salonları: Osmanlı ve Selçuklu dönemlerine ait çiniler, porselenler, dini eserler, saatler, ziynet eşyaları, kilitler ve anahtarlar gibi etnografik eserler bu salonlarda sergileniyor.
Çocuk Bölümü: Müzenin girişinde bulunan bu özel bölüm, çocukların antik çağlara ve arkeolojiye ilgisini çekmek için tasarlanmıştır. Karain Mağarası, Patara, Aspendos gibi tarihi yerlerin minyatür maketleri ve interaktif tanıtımlar, çocukların tarihi öğrenirken eğlenmelerini sağlıyor.
Yorgun Herakles Heykeli: Prof. Dr. Jale İnan’ın Perge Antik Kenti kazılarında bulduğu Yorgun Herakles Heykeli’nin alt kısmı, 1980 yılında müzeye getirilmiştir. Heykelin üst kısmı ise 1990’lı yıllarda Amerika’da gazeteci Özgen Acar tarafından keşfedilmiş ve daha sonra Türkiye’ye geri getirilmiştir. Heykelin iki parçası birleştirilerek ziyaretçilere sunulmuştur.
Heykel, MÖ 330’lu yıllarda yapılan ünlü Herakles Farnese heykelinin Roma dönemi kopyalarından biridir ve ünlü heykeltıraş Lysippos tarafından yapılmıştır. Herakles’in güçlü ve yarı tanrı kimliği, Nemea ormanındaki aslanı öldürdükten sonra asasına dayanarak dinlenirken tasvir edilmiştir.
Prof. Dr. Jale İnan, bu heykelin diğer kopyalara göre üstün niteliklere sahip olduğunu belirterek, “Perge Herakles Farnesesi” adıyla anılmasını önermiştir. Bu eser, müzenin lahitler bölümünde sergilenen en dikkat çekici parçalardan biridir.
Sonuç
Antalya Arkeoloji Müzesi’nde geçirdiğimiz zamanda, tarihin sadece tozlu sayfalar ve unutulmuş anılar olmadığını, aslında her bir eserin, her bir mozaik parçasının ve heykelin hikayesiyle yaşamaya devam ettiğini gördük. Bu müzede adım attığınız her salon, size Antik Çağ’ın hikayesini fısıldıyor ve geçmişle gelecek arasında köprü kuruyor. Antalya’yı ziyaret ettiğinizde, bu eşsiz tarihi deneyimi yaşamadan dönmeyin.