II Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi: Edirne’de Tarihi Bir Hazine
Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun sağlık alanındaki öncü çalışmalarına ev sahipliği yapan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi, bugün hâlâ ziyaretçilerini geçmişin gizemli dünyasına davet ediyor. Peki, bu tarihi mekanın derinliklerinde hangi sırlar saklı? Ve nasıl oldu da bir hastane, zamanın ötesinde bir sağlık ve bilim müzesine dönüştü?
Edirne, tarihi ve kültürel mirasıyla dikkat çeken bir şehir olup, bu mirasın en önemli parçalarından biri Sultan II. Bayezıd Külliyesi Sağlık Müzesi’dir. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu tarafından kurulan bu külliye, başlangıçta her türlü hastalığa bakarken, zamanla odak noktasını ruh ve akıl sağlığı problemleri olan hastalara çevirmiştir.
Bu dönüşüm, külliye içinde yer alan Darüşşifa’nın, 1488’den Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar sürekli hizmet vermesiyle daha da önem kazanmıştır. Osmanlı – Rus Savaşı sonrası Edirne’nin işgaliyle birlikte hastalar İstanbul’a taşınmış ve hastane, 1914’te kötü koşullar nedeniyle kapatılmıştır.
1997 yılında, Trakya Üniversitesi’nin çabalarıyla Darüşşifa, bir müze olarak yeniden hayat bulmuştur. İçerdiği zengin koleksiyon ve özgün sunumuyla kısa sürede dikkat çeken müze, 2004 yılında Avrupa Konseyi Müze Ödülü’ne, 2007’de ise Avrupa Kültür Mirası Mükemmellik Kulübü En İyi Sunum Ödülü sertifikasına layık görülmüştür.
Bu başarılar, müzenin sadece tarihini değil, aynı zamanda kültürel mirasın korunması ve sunumundaki mükemmelliğini de tanımaktadır.
Darüşşifa’nın yanında bulunan medrese, öğrencilerin uzman hekimler eşliğinde eğitim alarak hastalara hizmet vermelerine olanak tanımıştır.
Bu eğitim ve hizmet birleşimi, külliyenin sadece bir tedavi merkezi olmanın ötesinde, aynı zamanda bir bilgi ve öğrenim merkezi olarak da önemli bir rol oynamasını sağlamıştır. Aktif olduğu dönemlerde halka ücretsiz hizmet veren bu kurum, günümüzde bir sağlık müzesi olarak geçmişe ışık tutmaktadır.
Müzik ve Alternatif Yöntemlerle Tedavi
Edirne Sağlık Müzesi, ziyaretçilerine Osmanlı döneminde akıl ve ruh sağlığı tedavisinde kullanılan alternatif yöntemlerin ne denli ileri düşünceli olduğunu gösteriyor.
İlaç tedavisinin yanı sıra, su sesi, güzel kokular ve çeşitli uğraşlar gibi yöntemlerle yapılan tedaviler arasında, müzikle tedavi özellikle dikkat çekiyor. Bu yöntem, hastaların iyileşme sürecinde önemli bir rol oynamış. Müzik, hastaların ruhunu besleyerek, onlara huzur ve rahatlama sunmuş.
Müze, plastik mankenlerle donatılmış odalarda geçmişte kullanılan tedavi yöntemlerini canlandırarak, ziyaretçilerine adeta zamanda bir yolculuk yapma imkanı sunuyor.
Şuruphane, depresif hasta ve yakını odası, divane akıl hastası odası, melankolik odası gibi alanlar, dönemin tedavi yöntemlerine dair çarpıcı bilgiler veriyor. Bu odalar, geçmişte ruh ve akıl sağlığı tedavisinin nasıl yapıldığını gözler önüne seriyor.
Geçmiş dönemlerde akıl ve ruh sağlığı sorunları yaşayan insanlar hakkında yanlış inançlar yaygındı. Tanrı’nın cezası veya içine şeytan girmiş olabileceği düşüncesiyle, bazı hastalar ateşe atılırken, bazıları ağır işkencelere maruz bırakılıyordu.
Ancak Sultan II. Bayezıd Külliyesi’ndeki tarihin ilk bimarhanesi, bu yanılgılara meydan okuyarak, insanları tedavi etme yolunu seçmiştir. Bu yaklaşım, o dönem için devrim niteliğinde bir adım olmuştur.
Dilin Gücü: Bimarhane’nin Kökeni
Bimarhane kelimesi, Farsça kökenli “bi” (olumsuz anlam) ve “mar” (yılan, sağlığın sembolü) kelimelerinin birleşiminden türemiş, sağlıksız veya hasta anlamına gelir.
Bu terim, sağlık ile ilgilenen kurumları tanımlamak için kullanılır ve Sultan II. Bayezıd Külliyesi’ndeki bimarhanenin, ruh sağlığı bozuk olanlara hizmet etme misyonunu vurgular.
Evliya Çelebi’nin Gözünden Külliye
Ünlü gezgin Evliya Çelebi’nin anlatımları, müziğin tedavi edici gücüne dair eşsiz detaylar sunar. Sultan II. Bayezıd’ın vakfiyesinde belirttiği üzere, külliye, hastalara deva olmak amacıyla müzisyenler ve şarkıcılar atamıştır.
Bu sanatçılar, haftada üç kez hastalara ve delilere müzik dinletisi sunarak, onların ruhunu beslemişlerdir. Müzik, hastalar üzerindeki olumlu etkisiyle, tedavi sürecinde önemli bir yer tutmuştur.
Müzik ve Su Sesinin Tedavi Edici Gücü
Edirne Sağlık Müzesi’ndeki odaların merkezine yerleştirilen şadırvanlar, suyun sesinin tedavi edici etkilerine dayanan bir yaklaşımı temsil ediyor.
Osmanlı döneminde, su sesinin hastaların rahatlamasına ve huzur bulmasına yardımcı olduğuna inanılıyordu. Bu inanç, mekanın tasarımına ve işlevselliğine yansıtılarak, ziyaretçilerin bu tarihi tedavi yöntemini deneyimlemelerine olanak tanıyor.
Osmanlı Hekimi Şuuri Hasan Efendi’nin müzik tedavisine ilişkin eseri Tadil-i Ül Emzice, müzik makamlarının farklı hastalıklar üzerindeki iyileştirici etkilerini detaylandırır. Efendi, nabız vuruşlarının müzik makamlarının ritimleriyle uyumlu olması gerektiğini belirterek, bu uyumsuzluğun olumsuz bir belirti olduğunu vurgular.
Her bir makamın, belirli hastalıklar üzerinde olumlu etkileri olduğunu kaydeder; örneğin, rast makamının havale ve felce, buselik makamının bel ağrılarına iyi geldiğini belirtir. Bu eser, müzik ilminin tıp bilimiyle nasıl iç içe geçtiğini gözler önüne serer.
Müze, büyük avlunun çevresinde sıralanan odalarda çeşitli sergiler ve bilgilendirme panolarıyla ziyaretçilere tarih boyunca sağlık ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi sunar.
Sol taraftaki odalardan biri, Edirne’nin eski fotoğraflarını sergileyerek ziyaretçilere şehrin tarihi hakkında görsel bir yolculuk sunar. Çamaşırhane ve şuruphane odalarının yanı sıra, darüşşifanın eski mutfağının canlandırıldığı hizmet odaları, dönemin günlük yaşamına ve tedavi yöntemlerine dair kapsamlı bir bakış açısı sağlar.
Avlunun sonundaki iki oda ise, biri hekimlik bilgilerini diğeri ise sunumlar için özel bir alan olarak ziyaretçilere açıktır.
İkinci avluda küçük bir bahçe ve dört oda var. Bu odalardan ikisi, Edirne’yi çok seven, Edirne ile darüşşifayı ilk araştıran ve müze olması gerektiğini düşünen iki yakın arkadaş, Dr. Rıfat Osman ve Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver odası olarak düzenlenmiş. Odada, bu iki ismin çizimleri ve Edirne ile ilgili hikayeleri bulunuyor.
Mimarı Hayreddin olan ve yüzün üzerinde irili ufaklı kubbesi olan külliyenin inşasındaki temel amaç, Edirne’ye nitelikli bir hastane kurmaktı.
Külliyenin Kültürel ve Tıbbi Mirası
İkinci avludaki küçük bahçeyi çevreleyen dört odanın ikisi, Edirne’nin tarihi ve kültürel mirasına derin bir sevgi besleyen, aynı zamanda darüşşifanın müze olması gerektiğini savunan iki yakın arkadaş Dr. Rıfat Osman ve Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’e adanmış.
Bu odalarda, bu iki önemli ismin çizimleri ve Edirne ile ilgili hikayeleri sergileniyor, ziyaretçilere Edirne’nin sağlık alanındaki tarihi mirasını ve bu iki bilim insanının çalışmalarını daha yakından tanıma fırsatı sunuyor.
Mimar Hayreddin tarafından tasarlanan ve yüzden fazla kubbesiyle dikkat çeken Sultan II. Bayezıd Külliyesi’nin inşa edilmesinin temel amacı, Edirne’ye nitelikli bir hastane kazandırmaktı.
Bu büyük yapı, sadece sağlık hizmetleri sunmakla kalmayıp, aynı zamanda sosyal, kültürel ve dini yapılarıyla da bu hizmetleri destekleyen bir kompleks olarak planlanmıştır.
Külliye içinde yer alan tıp medresesi (Medrese-i Etibba), eğitim faaliyetlerinin kalbinin attığı yerdir. Kare şeklindeki avlunun ortasında bir şadırvan bulunan bu medrese, üç yanı odalarla çevrili bir yapıdadır.
Eğitim odaları, plastik mankenler ve dönemin aksesuarları ile canlandırılarak, ziyaretçilere dönemin tıp eğitimi ve pratiği hakkında görsel bir deneyim sunar. Her yıl 18 öğrencinin eğitim aldığı bu medresede, usta-çırak ilişkisiyle Türk tıbbına önemli isimler kazandırılmıştır.
Darüşşifada Şifa Bulan Tanınmış İsimler
II. Bayezıd döneminde darüşşifada tedavi gören tanınmış isimler arasında Ak Şemseddin, Şifai, Hekim Çelebi, Cerrah Safari ve Ahmet bin Hüseyin gibi önemli şahsiyetler yer almakta. Bu isimler, dönemin tıp bilimi ve uygulamalarının yanı sıra, külliye ve darüşşifanın önemli birer parçası olarak tarihe geçmişlerdir.
Sonuç
II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi’nin hikayesi, sadece tıbbi bir mirasın değil, aynı zamanda bir medeniyetin sağlık, eğitim ve kültürel değerlerine dair zengin bir tarih sunuyor. Bu müze, ziyaretçilere, tıbbın ve insanlığın karşılaştığı zorlukların üstesinden gelme hikayelerini, yenilikçi tedavi yöntemlerini ve eğitimdeki öncü yaklaşımları keşfetme fırsatı veriyor.